ayrılıklar öğretti bana
Murathan Mungan
vahşi bir bitki gibi kendi zehriyle çürümeyi
ayrılıklar öğretti bana
yüzümdeki buz buharlanıyor
camların saydam kayıtsızlığında
bakışlarım dalgın çivi, ölü pencere
daha dündü herşey
zamandaki inkâr mı, bendeki yarılma mı
dünyayı bu kadar değiştiren
herkesin gözü önünde
şimdi var oluş kuşkulu,
sessizlik tehlike, anılar cinnet değerinde
yaralı bir hayvan nasıl sığamazsa dünyalara
inanç tazeler gibi
etimden taşıyorum parçalana parçalana
biri öksürecek olsa apartıman aralığında
kapılara fırlıyorum
içimi çarpa çarpa
sonra alt katların birinde kapanan kapı
kopmuş bir halat öylece duruyor yokluğun ağzında
salonun ortasında kara tabut
sessizliğin bütün gücüyle bana bakan
bir ölü kadar kayıtsız, zalim
şu siyah eşya
gün boyu
tuzaktaki bir hayvan gibi bakıyorum
çalsa, çalsa, bir çalsa
bazen başkaları arıyor,
bazen kötü bir şaka ucuzluğunda: yanlış numara
günler, geceler, saatler, aylar
zamanın ne olduğunu en çok ayrılıklar öğretti bana
merdivende ayak sesleri
içimin kapıları açılıyor her seferinde
kimse yok, kimse yok, kimse yok ki,
yalnızlıkta seslerin birbirine ne çok benzediğini
ayrılıklar öğretti bana
sesi taşan radyo, biri kızartma yapmış, erken bırakılmış çöp torbaları,
bazen silinmiş basamaklarda ıslak bez kokusu
yanılmaların ne demek olduğunu da ayrılıklardan öğrendim
zaman gözlerimi değiştirdikten sonra
bir yabancı gibi gördüm
mutsuzluktan bir türlü büyümeyen çocukluğumu
her yıl bütünlemeye kaldığım o uzun yazlar bile öğretemezken bana
ancak yıllar sonra elinden tuttum kendi çocukluğumun
sahip çıktım içimdeki parçalanmaya
sonra ne mi oldu?
hiç, her zamanki gibi
her şey yerini buldu
an etimi dağlarken
elimden tuttu zaman
tenimden sıyırıp aldı yılan gömleğini
bir zamanlar beni kahreden aşkın
en çok ayrılıklar öğretti bana
intiharın hiç değişmeyen ihtimali olduğunu hayatımın
gün günden seyreldi içim
unutmaya başladım
unutmaya başladım
telefon da evdeki herhangi bir eşya gibi
gelip yerleşti gündelikteki yerine
eşyanın zamanla nasıl uysallaştığını
en çok ayrılıklar öğretti bana
kapılar yeniden kapı
basamaklar yeniden merdiven oldular
büyüsünü yitirmiş ayrıntıların ardından
hiçliğe düşmeden anmak geçmişi
her şeye rağmen ayrılıktan önceki kendimize benzemek
her seferinde altın kural, öğrendim:
aşk değil aldanmak kalbin en büyük zaferi
bakmayın bu aşkta boyverdiğine
içimdeki vahşi kederin
kökü bir öncekinde
kendimden budadığım sürgünde
zamanla hiçbir şeyin eskisi kadar acı vermediğini
ayrılıklar öğretti bana
unutmadım hiçbirini, ama yaşlandım
ayrılıklar öğretti bana
yüzümdeki buz buharlanıyor
camların saydam kayıtsızlığında
bakışlarım dalgın çivi, ölü pencere
daha dündü herşey
zamandaki inkâr mı, bendeki yarılma mı
dünyayı bu kadar değiştiren
herkesin gözü önünde
şimdi var oluş kuşkulu,
sessizlik tehlike, anılar cinnet değerinde
yaralı bir hayvan nasıl sığamazsa dünyalara
inanç tazeler gibi
etimden taşıyorum parçalana parçalana
biri öksürecek olsa apartıman aralığında
kapılara fırlıyorum
içimi çarpa çarpa
sonra alt katların birinde kapanan kapı
kopmuş bir halat öylece duruyor yokluğun ağzında
salonun ortasında kara tabut
sessizliğin bütün gücüyle bana bakan
bir ölü kadar kayıtsız, zalim
şu siyah eşya
gün boyu
tuzaktaki bir hayvan gibi bakıyorum
çalsa, çalsa, bir çalsa
bazen başkaları arıyor,
bazen kötü bir şaka ucuzluğunda: yanlış numara
günler, geceler, saatler, aylar
zamanın ne olduğunu en çok ayrılıklar öğretti bana
merdivende ayak sesleri
içimin kapıları açılıyor her seferinde
kimse yok, kimse yok, kimse yok ki,
yalnızlıkta seslerin birbirine ne çok benzediğini
ayrılıklar öğretti bana
sesi taşan radyo, biri kızartma yapmış, erken bırakılmış çöp torbaları,
bazen silinmiş basamaklarda ıslak bez kokusu
yanılmaların ne demek olduğunu da ayrılıklardan öğrendim
zaman gözlerimi değiştirdikten sonra
bir yabancı gibi gördüm
mutsuzluktan bir türlü büyümeyen çocukluğumu
her yıl bütünlemeye kaldığım o uzun yazlar bile öğretemezken bana
ancak yıllar sonra elinden tuttum kendi çocukluğumun
sahip çıktım içimdeki parçalanmaya
sonra ne mi oldu?
hiç, her zamanki gibi
her şey yerini buldu
an etimi dağlarken
elimden tuttu zaman
tenimden sıyırıp aldı yılan gömleğini
bir zamanlar beni kahreden aşkın
en çok ayrılıklar öğretti bana
intiharın hiç değişmeyen ihtimali olduğunu hayatımın
gün günden seyreldi içim
unutmaya başladım
unutmaya başladım
telefon da evdeki herhangi bir eşya gibi
gelip yerleşti gündelikteki yerine
eşyanın zamanla nasıl uysallaştığını
en çok ayrılıklar öğretti bana
kapılar yeniden kapı
basamaklar yeniden merdiven oldular
büyüsünü yitirmiş ayrıntıların ardından
hiçliğe düşmeden anmak geçmişi
her şeye rağmen ayrılıktan önceki kendimize benzemek
her seferinde altın kural, öğrendim:
aşk değil aldanmak kalbin en büyük zaferi
bakmayın bu aşkta boyverdiğine
içimdeki vahşi kederin
kökü bir öncekinde
kendimden budadığım sürgünde
zamanla hiçbir şeyin eskisi kadar acı vermediğini
ayrılıklar öğretti bana
unutmadım hiçbirini, ama yaşlandım