Karacaoğlan'ın Bır Şiiri Üzerine Çeşitlemeler
Melih Cevdet Anday
VI
Elbistan ovasını övmeyen yoktur
Gün gibi açmış kollarını rüzgâra, süzme ceylan,
Yaz getirir ılık ılık havasını tanıdığım zamanın
Yıkanmış asma üzümündeki bülbül gibi
Mor sümbülleri sallar duraklayan sabah,
Yüreğimin yalanını alan bilmediğim sevinç.
Ve ayva dalında eğlenir bir süre
Kanat çırpan turna, tanın beyarısı,
İsmail beyin soğuk sulu yaylasını bilirim,
Şarap kokar selviler sarılmış gül dalı
Dört adam boyu, sislere dolanmış, yukarda.
Sonra bakarsın ağırbaşlı havuzda titriyor
Mor bulutlar gibi, kuşların aldandığı.
Büyüme zamanıdır gençliğini bilmeyen karıncanın,
Ağustos böceği gibi öter güneş, insan kalan put,
Özgürlüğümün bağıran çiçeği, saygın,
Ot akarsuyun kulağına fısıldar
Toprağa inmiş yüreğimizin çiçek doruklarını.
Koca Binboğa'da şahin yuvasını görürüz
Göz kamaştırır çiçekleri sabahleyin
Rüzgârı yüreğe çarpan çan sesleri gibi.
Ayışığında ejderler iner yıldızlı gözlerle
Koyaklara, binlerce çiçeğin oynadığı...
Gece, gece Binboğa'da yatalım atım.
VII
Öğrek'te dokuturum atımın çulunu,
Nalını som gümüşten döktürürüm,
Önü al önlüklü, yüzü peçeli sevgiliyi görürüm,
Öpülecek kokulacak çağıdır şimdi,
Vaktinde derilmeyen tomurcuk gül yaprak olur.
Kazı durdu bahçemizi bunca yıl acı,
Umutsuzluğumuz insan kalmak içindi,
Bir dal gibi, geleceği olmayan bilinmez için,
İnsan anlamadığını doldurur boşluğa saygı ile.
Öğrek'te iniş seli düz ovayı bürümüştür
Kuşları daha da kalabalık görünür
Daha kalabalık eşiksiz akşamın loşluğunda.
Taşıdığım ağırlığın tek parça gölü hüzün.
Akşam bitmeden gizi bilinmez gece başlar
Gece bitmeden gün, yoldadırlar hep,
Yürür giderler ummadıkları yerlere.
Kapılarını bulamayan arılar gibi dolaştım,
Sapkınlığında geleceği bekleyen ölümün,
Ne olduğunu bilmeyen bir sazlık gibiydim,
Kış yeşilini sınadım kaç kez yüreğimde.
Nerde benim gençliğim
Al yeşil hırkalar giyerdim
Çengi çallgıya gümüş para atardım...
Atım bu gece Öğrek'te yatalım.
VIII
Üç derdim var birbirinden seçilmez
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm,
Daracık daracık bir yerim de yok.
Akşam geçiyor yaban arısını iterek,
Yüreğimin toprak yığını kuşlarla hafifliyor,
Acı, sıcak çorbasını arıyor tenceremde,
Ağlayayım diye bir cam,
Camın mendiline silinen yağmur,
Bu ılık yaz yağmuru yeşertir yüreği
Yapraktan önce kız memelerine değer.
Yüzümüzü yıkadığımız akşamın esintisinde
Rüzgârın kederli arabası oyalar bizi,
Pencerenin lambasını söndürmüştür batan güneş,
Sel gibi kurumuştur gün, geceye yürüyen dal,
Varırız atım, tokmağını çalarız
Ayışığında kuzulu kapının, sisle yanyana.
Selvi yuvarlayıp durur yıldızları tıngır mıngır,
Ayın kınalı elleri sevgilimin yüzüne değer.
Konuşan kuşlar götürürüz ona saydam gagalı,
Görülmedik yemekler, Fizan tarakları,
İpek mahreme, çift yanlı fildişi ayna...
Atım sende küleyhanlık varsa
Gece yâr koynunda yatarız atım.
Elbistan ovasını övmeyen yoktur
Gün gibi açmış kollarını rüzgâra, süzme ceylan,
Yaz getirir ılık ılık havasını tanıdığım zamanın
Yıkanmış asma üzümündeki bülbül gibi
Mor sümbülleri sallar duraklayan sabah,
Yüreğimin yalanını alan bilmediğim sevinç.
Ve ayva dalında eğlenir bir süre
Kanat çırpan turna, tanın beyarısı,
İsmail beyin soğuk sulu yaylasını bilirim,
Şarap kokar selviler sarılmış gül dalı
Dört adam boyu, sislere dolanmış, yukarda.
Sonra bakarsın ağırbaşlı havuzda titriyor
Mor bulutlar gibi, kuşların aldandığı.
Büyüme zamanıdır gençliğini bilmeyen karıncanın,
Ağustos böceği gibi öter güneş, insan kalan put,
Özgürlüğümün bağıran çiçeği, saygın,
Ot akarsuyun kulağına fısıldar
Toprağa inmiş yüreğimizin çiçek doruklarını.
Koca Binboğa'da şahin yuvasını görürüz
Göz kamaştırır çiçekleri sabahleyin
Rüzgârı yüreğe çarpan çan sesleri gibi.
Ayışığında ejderler iner yıldızlı gözlerle
Koyaklara, binlerce çiçeğin oynadığı...
Gece, gece Binboğa'da yatalım atım.
VII
Öğrek'te dokuturum atımın çulunu,
Nalını som gümüşten döktürürüm,
Önü al önlüklü, yüzü peçeli sevgiliyi görürüm,
Öpülecek kokulacak çağıdır şimdi,
Vaktinde derilmeyen tomurcuk gül yaprak olur.
Kazı durdu bahçemizi bunca yıl acı,
Umutsuzluğumuz insan kalmak içindi,
Bir dal gibi, geleceği olmayan bilinmez için,
İnsan anlamadığını doldurur boşluğa saygı ile.
Öğrek'te iniş seli düz ovayı bürümüştür
Kuşları daha da kalabalık görünür
Daha kalabalık eşiksiz akşamın loşluğunda.
Taşıdığım ağırlığın tek parça gölü hüzün.
Akşam bitmeden gizi bilinmez gece başlar
Gece bitmeden gün, yoldadırlar hep,
Yürür giderler ummadıkları yerlere.
Kapılarını bulamayan arılar gibi dolaştım,
Sapkınlığında geleceği bekleyen ölümün,
Ne olduğunu bilmeyen bir sazlık gibiydim,
Kış yeşilini sınadım kaç kez yüreğimde.
Nerde benim gençliğim
Al yeşil hırkalar giyerdim
Çengi çallgıya gümüş para atardım...
Atım bu gece Öğrek'te yatalım.
VIII
Üç derdim var birbirinden seçilmez
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm,
Daracık daracık bir yerim de yok.
Akşam geçiyor yaban arısını iterek,
Yüreğimin toprak yığını kuşlarla hafifliyor,
Acı, sıcak çorbasını arıyor tenceremde,
Ağlayayım diye bir cam,
Camın mendiline silinen yağmur,
Bu ılık yaz yağmuru yeşertir yüreği
Yapraktan önce kız memelerine değer.
Yüzümüzü yıkadığımız akşamın esintisinde
Rüzgârın kederli arabası oyalar bizi,
Pencerenin lambasını söndürmüştür batan güneş,
Sel gibi kurumuştur gün, geceye yürüyen dal,
Varırız atım, tokmağını çalarız
Ayışığında kuzulu kapının, sisle yanyana.
Selvi yuvarlayıp durur yıldızları tıngır mıngır,
Ayın kınalı elleri sevgilimin yüzüne değer.
Konuşan kuşlar götürürüz ona saydam gagalı,
Görülmedik yemekler, Fizan tarakları,
İpek mahreme, çift yanlı fildişi ayna...
Atım sende küleyhanlık varsa
Gece yâr koynunda yatarız atım.