Üç Şiir

Gökçenur Ç

Dünyadayız, Dil De Dünyada, Ne Güzel Herkes Burda

1- Sabah bir musluk gibi tıslıyor.

2- Anlattıklarında boşluklar var diyorsun, diyorum rüzgâr,
uyandı omzundaki şal, düğüm mü, delik mi danteli oluşturan?

3- Bir atmaca gölgesi gölgene çarpıyor, sen de atmaca da farkında değilsiniz bunun,

4- Bana gelince daha çok bir tabure olarak düşünmeyi seviyorum kendimi.

5- Öyküsü olan şeyler yazdım, öykülerini anlatmadan.

6- Dünyadayız, dil de dünyada, ne güzel herkes burda.

7- Saçlarımı çözüp tarasan ölü arılar dökülecek üstümüze başımıza.





Direniş Günlükleri

İlk üç gün yaz geldiğini anlamadık.
Dördüncü gün uyurken yaktılar çadırları.

Biz görmedik, kuşlar gördü,
altında sevişilmiş ağaçlar,
üstünde sevişilmiş banklar gördü.
Toplandık, buna biz bile şaşırdık.

Beşinci gün saldırdı polis.
Onlarda akrep, toma, portakal, plastik mermi,
bizde kardeşlik ve gaz maskesi.
Orantısız güce karşı orantısız aşk diye bağırdık.
Parkı kaybettik ve geri aldık.

İkişer ikişer sevilmeye alışkın renkler birbirine dolaşıyordu.
Ama gökkuşağının bir gökyüzü hastalığı olmadığını
haykırmaya daha günler vardı.

Altıncı gün biber gazına süt ve talcidin iyi geldiğini öğrendik;
barikat kurmak için söktüğümüz kaldırım taşlarını geri döşedik.
Türk ve Kürt bayraklı direnişçilerin kol kola halay çektiğini gördüm.

Yedinci gün Annem facebook kullanmayı öğrendi
biz, gaz bombalarını yarı dolu kovalara atıp
üstünü ıslak battaniye ile örtünce patlamadığını.
Babam direnişe katıldı,
parkta bir seks emekçisiyle sohbet ederken
Valinin dedi, sizden birinin çocuğu olduğuna inanmıyorum.
Ablalar çok sevdi, ben daha çok sevdim babamı.

O çadırları yakarken uzun zaman önce yuttuğumuz ve içimizde unuttuğumuz
bir kandilin fitilinin de alev aldığının farkında değildi Başbakan.
Kandil gelene dek biz de değildik, kandilleştik:
Bazıları ilk kez bir ibneyle öpüşüyordu,
bazıları ilk kez bir devrimciyle öpüşüyordu,
bazıları ilk kez bir ülkücüyle öpüşüyordu,
bazıları ilk kez bir fenerliyle öpüşüyordu,
ama sanki herkes ilk kez öpüşüyordu
ve ağaçlar artık yüksek sesle gülüşüyordu .

Sekizinci gün biri duvara
"gelirken yoldan pişmaniye al" yazdı.
Parkta para geçmiyordu,
parkta yeni bir dil işliyordu,
parkta kimse suç işlemiyordu .
Polis parktan nefret ediyordu.

Uzun zaman önce dağılmış yapbozun parçaları
birbirine yanaşıyor, şekillerinin birbirine uyuştuğunu
şaşkınlıkla izlerken
kayıp parçalarını bulmanın heyecanı içinde
kendi anlamsız lekelerininin
bir arada nasıl büyük resmi oluşturduğunu görüyordu.

Dokuzuncu gündü, annesi Bulgaristan'dan dönünce
Zerrin, alerjisini ve çocukları evde bırakıp
benimle Taksim'e geldi.
Ne güzel şey dedim bir direnişe sevgilinle omuz omuza katılmak,
Ne güzel şey dedi onbeş yıllık eşine hâlâ sevgilim demek.

Onuncu gün Başbakan hâlâ yalan söylüyordu.
Onbirinci gün başbakan hâlâ yalan söylüyordu.
Onikinci gün başbakan hâlâ yalan söylüyordu.
Onüçüncü gün başbakanı dinlemeyi bıraktık.

Üçgün üç gece Ali İsmail'e ağladık.

Onaltıncı gün Vali gelin çocuklarınızı alın dedi. Gittik
anıtın altında piyano resitali dinledik,
sonradan duyduk ki piyano da tutuklanmış.

Onyedinci gün anneler meydanda bir insan zinciri yapıyordu.
On sekizinci gün Divan'a sığındık.
ve sonra
Günleri saymayı bıraktık.

Gündüz işteydim, gece direnişe çıkıyordum
borsa düşüyordu, dolar çıkıyordu
Brezilya'da, Bulgaristan'da, Mısır'da
bir şeyler oluyordu.

Fotoğraflarda ellerim iki yaprak olarak çıkıyordu. 





Aptal Bir Öğrenci Gibi İzlerim Aşkla

1- Aptal bir öğrenci gibi izlerim aşkla, dünyanın yazıya dönüşmesini.

2- Yazmak sonludur der usta; erik yiyelim, haşhaş tohumu ve helva.

3- Uçmaktan yorulan bir kırlagıç denize konunca olmuş bu ada
diye başlar ülkemin tarihi, kiraz çiçeklerinin özetidir bu.

4- Dağlara kar yağdıran sırtını gördüğüm günden başlattım ben zamanı.

5- Sadelik üstüneydi tüm söylediklerim, esen rüzgâr, aşınan taş,

6- Adını haykıran nesne.

7- Ama hâlâ sadelik üstüne.