kitaptan Olmasını İstediğimiz Bir Park

Enver Ali Akova

Bir Zamandan Bir Ovaya

Gök burada bodur ve yayvan
Böylece yer yer genç kavaklarla
Bir ahi bulutları dürüyor

Zaman bütün kıvrımlarıyla iç içe yatıyor

Güneş gözlerimden giriyor içeri
Ve sökülüyor kara kıştan gördüklerim
Sana tutunduğum yerlerden çözülüyorum

Bir ağaçtan düşer gibi olgunlaşıyorum

Ellerin ıslak ve berrak
Bir zamandan, bir ovaya topluyorsun beni
Bittiğim yerde büyüyebilen bir türüm

Bütün sulara, aydınlık denizlere bürünürüm




Hiç De Balik Yoktu

Bu koca şehrin hayaletini kim taşır
Kiriyle beraber yüklenir denizi taşır

Boya iskelesi yıkılır, ölümlüdür kuryeler
Tozlar boyar güneşi, kırık apartmanlar taşır

Temiz denizlerle tanıştık ilk, sonra göçtük buraya
Onlar bilmezdi, geçmiş geçer günler taşır

Ömrün uzun sıcağı kuruyan her akıntının içinde
Alkol uzun bir bardağı yakar, öyle taşır

Ruhlar yalnız yaşamaya değil, insanlıktan
kalan bir külfet gibi döner; uzun bir sesi taşır

Metrodan demir ejderler uğuldar
Altında çocuk sesleri ve sessizler taşır

Takvimlere yorgunluğu yazar yazlar, baharla bile
Bulamazlar birbirlerini, körler gibi siyah gözlükler taşır

Kalın bir çiçekle düşer boynun, incelir lambanın ışığında
Güneşe karşı, kel bir gün kalır

Bir bıkkınlık var üzerinde sanki
Arabalar, balıklar geçtikçe yollar baki kalır

Fotoğrafını çektikçe büyür acılar,
telefonlardan; uzat elini boyayı taşır




De Se Et Nunc

Ormanın içinden çıkıp buluyorlar bizi.
Sesleri, kimse duymasın diye alçak
Ve bir o kadar hüzünlü
“Bacaklarım, senyor...” *
Kuşların ötüşü yüksekti, birden
kesildi; ya dağıldılar ya kavuştular.

Yağöurun sesi ormanda alçak
Ve birdenbire patlıyormuş gibi yüksek, mermerdeyse.
Akan suyun arasından
                        kırılmış bir heykelin bakışı
ve onun etrafını saran yelesi ağaçların;
İnsan sesi bir başına konuşuyormuş gibi kibirli
Kimse duymuyormuş gibi yüksek

 Kuşlar geliyor gerisin geri
            Ya dağıldılar
                       ya kavuştular.

(*) “My legs señor…” William S. Burroughs, “The ‘Priest’ They Called Him”, Exterminator!




Kuşçu

Hayvan kokusu, bir fotoğrafta kalmış ve odunla
düzeltilmiş bir yolun kokusu, soğuk bir şey, rüzgâr.
Boğaza dokunan bir kıyı, suyun alçakgönüllü aktığı yer;
tekrar etmek yasak ondan bu yaşayan ölüler.
Yanında bir gofret çöpü, kırmızı.
Balon gibi bir kuşu bırakalım mı? Kırmızı.




Kekeleyerek

karşısındadır. Konuşmak ister(ler).
İlk cümle adımını boşluğa atar.
Kimse duyamaz. Çok derinlerden bir sessizlik.
Çoğunluk. Akıntının biri çeviriyor onu, sonra öbürü.

Yürüyen bir tedirginlik bütün odayı geziyor.
Hâlâ bir cevap gelmedi. Hecelerle
U-mut-mut-suz-luk. Bir azınlık.
Ancak görülecek boyutta.

Sonra karanlık konuşur sessizlik adına “Bugün
sessizdi,” der. Böyledir karanlık, tutar yanındakini.
Sonuçta ya unutulacak ya da unutulacak.
Denebilir ki biraz merhamet. Çıt yok.